Benden Selam Söyle: Doğu Polonya’da bir Atina daha var
P olonya Doğusu’ndaki son adımlarımızın ilkini Dowspuda- Ludwik Pac’in Sarayı’nda atıyoruz. Kocaman bir saray beklentiniz olmasın lütfen, günümüze sadece sarayın kapısı ve bahçedeki birkaç kalıntı ulaşmış. Sadece yarım saat ayırıp girişte saray hakkındaki bilgileri okuyabilir, son kalıntılarla hatıra fotoğrafları çekinebilirsinizson kalıntılarla hatıra fotoğrafları çekinebilirsiniz.
Pac Sarayı ve geriye kalanlar
Her şey 1820’de sarayın inşasıyla başlamış. Ludwik Michał Pac, ordusunda general olduğu Napolyon ile birlikte savaşlardan kazandığı parayla 1823’te sarayın inşaatını tamamlamış. Pac, zamanında çok seçkin bir kişi olduğu için sarayın adı da Pac Sarayı olmuş. Ne yazık ki, Pac burada çok uzun yıllar hüküm sürememiş çünkü 1830’da Çarlık yetkilileri mülke el koymuş. Saray, sonrasında bir çok kez el değiştirmiş ama kimse tam anlamıyla içinde tarih barındıran bu saraya gereken özeni göstermemiş ve çürümeye terkedilmiş. Geriye sadece bu karelere sığdırabildiklerim kalmış. Bu nedenle bir çok Polonya vatandaşı da Pac Sarayı’nın varlığından bir haber. Kaynak yetersizliğinden maalesef yeniden yapılanma projesi için herhangi bir çalışma başlayamamış. Fakat en azından bu yerin etrafındaki parkı yenilemek için bir miktar bütçe kullanılmış da, biz de az bile olsa bugün, tarihin havasını ciğerlerimize soluyabiliyoruz.
Polonya’nın en yüksekleri: Stanczyki Köprüleri
Bir sonraki durağımız Stanczyki Köprüleri. Uzaklarda çok uzaklarda bilinmezlerde kalmış bu köprüler dilerim daha çok Türk turiste hoşgeldiniz der. Köprüler, 1917-18 yılları arasında inşa edilmiş ve isimlerini biraz ilerideki Stanczyki Köyü’nden almış. Yaklaşık 200 metre uzunluğunda, 36 metre yüksekliğinde beş kemerli bu betonarme yapılar, Polonyanın en yüksek köprüleri olarak kabul ediliyorlar. İki köprüden de geçtikten sonra merdivenlerden viyadüğe doğru inip otoparka ulaşıyorsunuz. Kendinize veya sevdiklerinize ufak hediyeler almak için uğrayabileceğiniz yan yana dizilmiş birkaç hediyelik eşya dükkanı da var.
Polonya’nın bir nefeslik Atina’sı
Saraydan köprülere ulaşmak ve biraz da zaman geçirmek yaklaşık üç saatimizi aldı. Acıkmadık mı? Hem de nasıl… O zaman öğle yemeğimizi Atinada yiyelim dedik. Evet Atina yanlış duymadınız. Sadece Yunanistan’ın değil, Polonya’nın da mini minicik, iki adımcık, bir nefeslik bir Atina’sı var. Sadece doğa, dinlenme ve sessizlik derseniz hiç şüphesiz Atina derim, hatta bir gece de kalın derim. Burası, bir çok su sporunu gerçekleştirebileceğiniz göl kenarına kurulmuş ufak bir şehir. Yemek yiyip bir şeyler içebileceğiniz sadece iki tane mekan var. Biz birinde yemek yedik, diğerinde göl manzarası eşliğinde kahvelerimizi içtik.
Eskinin inziva evi, şimdinin turistik mekanı
Gün henüz bitmediği için gezmemiz de bitmedi. Gelmişken rotamızı son durak Wigry Gölü’nün kenarında, aynı ismi taşıyan Wigry Köyü’ne kurulan Pokamedulski Klasztor’a çevirdik yani Pokamedulski Manastırı’na. İçerisinde II. John Paul’un Apartmanları, Papalık Şapeli, Kilise Mahzenleri, Saat Kulesi, Sergiler, okuma odası ziyarete açık olan ve eskiden inziva evi olarak kullanılan bu manastırda, odalar kiralanabiliyor. Ayrıca, manastırın bahçesinden güzel göl manzarasının keyfini çıkartabilirsiniz. Yüksek yere inşa edildiğinden yanınızda bir hırka ile çıkmanızı, hatta buraların havası belli olmadığından mutlaka bir yağmurluk ile seyahat etmenizi tavsiye ederim.
“O zaman öğle yemeğimizi Atinada yiyelim dedik. Evet Atina yanlış duymadınız.”
Koşturmalı ve biraz da hızlı bir günün ardından Augustow’a döndük. Son akşam yemeğimizi yöresel yemekleri ve büyük porsiyonları ile konuklarını fazlasıyla memnun eden Kaktuszyk Restoran’da yedik. Siz de yorgunluk tatlısı Szarlotka (elmalı pasta) yemeden kesinlikle kalkmayın.(elmalı pasta) yemeden kesinlikle kalkmayın.
Göz gördüğünce, dil döndüğünce, yürek hissettiğince, kelimelere sığdığınca sizlere Polonya ’nın doğusunu anlatmak istedim. Yolunuz bir gün buralara düşerse benden selam söyleyin ve o güzel havasını benim için de içinize çekin. Yakında yine renkli bi yerlerde görüşmek dileğiyle.