Benden Selam Söyle: Fethiye, Kayaköy, Saklıkent, Efes, Pamukkale
Benden Selam Söyle diyerek sabah erken saatte yola koyulduk. Antalya-Muğla sınırına yakın Fethiye ‘ye çevresinde bulunan Saklıkent’te mola verdik. Bir çoban tarafından 18 yıl önce keşfedilen Saklıkent Kanyonu’ndayiz. Kanyon, 18 metrelik bir derinliğe sahip. Bu uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun kanyonu olma özelliğini taşıyor. Kanyon derinliklerine kadar istediğiniz gibi gidemiyorsunuz, belli bir yerden sonrasında sadece profesyonel rehberler eşliğinde devam edebiliyorsunuz. Kimi yerlerde su seviyesi belimize ulaşırken kimi yerlerde su aradık.
Saklıkent kanyonu 18 metre derinliği ile Türkiye’nin en derin kanyonu
Uzun keşif yürüyüşümüzün ardından kanyonun girişinde yer alan Cengiz’in Yeri’nde su kenarında gözleme ve çay keyfi ile dinlendik. Sonra tekrar çıktık yola, vardık Fethiye’ye. Koca bir yıl görmediğim ailem dahil oldu bu noktada gezimize. Onca yorgunluğun üzerine bu mutlu buluşmayı Nazilli Pide ziyareti ile taçlandırdık. Fethiye’de bize evinin kapılarını, manevi bağım olan Çiğdem Abla ve Koray Ağabey açtı. Adım attığın yerin tarih kokması… Buram buram Fethiye.
Bir köy, tek tarih, iki millet
Fethiye ’deki ikinci günümüzü Kayaköy’e ayırdık. Hayalet köy diyorlar kimseler kalmamış. Oysa ben her merdiven basamağında çocuk sesleri duydum, her kapı önünde oturan nice güzel kadın gördüm. Bırakmamışlardı yerlerini, terk etmemişlerdi yurtlarını. Görmek istemekti tüm mesele aslında.
Kayaköy, bir tepenin yamacına kurulmuş, zamanında Rumların yaşadığı ama 1923 mübadelesi ile varlarını yoklarını geride bırakmak zorunda kaldıkları bir köy. Zamanında Rumlar ‘‘Levissi’’ dermiş bu köye. Türkler ise Taşlıköy. Rumların zorunlu göçünün ardından, köye karşı kıyıdan göçe zorlanan Türkler yerleşmiş. Fakat onların da gönülleri alışamamış buraya, zaman içerisinde memleketin çeşitli yerlerine göçmek zorunda kalmışlar. Köyün çilesi bununla da bitmiyor. 1957 yılında yaşanan Fethiye Depremi ile köy onarılamayan hasarlar almış. Her bir ev boynu bükük yetim çocuk gibi bizi karşıladı. Keşke her şey baştan yazılsa da ne onlar yetim kalsa ne biz parça parça olsak.
Kınaya davetsiz misafir: Yabancı damat
Köyde ayrıca bir okul ve iki Rum Ortodoks kilisesi de yer alıyor. Kayaköy’e çıkmak için çay bahçelerinin içinden geçmeniz gerekiyor. Biz Kaya Antik’te çaylarımızı içerken yerel halkın anlattığı hikayelerle hüzünlendik. Ne çayın tadı kaldı ne bizim keyfimiz. Kayaköy girişi kişi başı 7 lira. Yaz dönemi 20.00 ye kadar giriş yapabilirsiniz.
Akşam yemek için merkeze indik, salaş bir yerde dürüm yerken kulağımıza davul zurna sesleri geldi. Tam karşımızda olan otelde kına gecesi varmış. Ben kına gecesi yapmamıştım çok hoşlanmadığım için ama eşimin böyle bir geceye misafir olmasını istedim. Davetsiz misafir olarak hiç tanımadığımız bir kına gecesinde bulduk kendimizi. Her iki aile de o kadar içten ve o kadar misafirperverdi ki, damat ve gelin ile karşılıklı Ankara havası oynamadan dönmedik. Kamera kayıtlarında kendimize yer edindik. Ömür boyu kendilerine mutluluklar diliyoruz.
“İki mavinin nefes aldığı noktaydım”
Fethiye Ölüdeniz olmadan olmaz efendim. Tüm günümüzü Ölüdeniz’e ayırdığımız bir gün oldu. Günün anlam ve önemi de büyüktü. An itibari ile tam 30 yıldır nefes alıyordum. Eşimin ve kardeşimin de 30’a merhaba demem için çılgın bir sürprizi vardı. Beni hediye paketi gibi paketleyip Babadağ’a çıkardılar ve topluca yamaç paraşütü yaptık. İstediğim yerdeydim artık yerle gök arasında, iki mavinin nefes aldığı noktada. Unutamayacağım anlardan birisiydi, tekrar tekrar tatmak istediğim bir deneyim. Dağa minibüs ile çıkmak atlamaktan daha tehlikeliydi diye düşünüyorum. Kendinizi boşluğa bıraktıktan özgürlüğü doya doya tadıyorsunuz. Yaklaşık yarım saat sürüyor uçuş, profesyonel ellerle atlayış yapıyorsunuz. Babadağ’a misafir olmadan bulutlarla şarkı söylemeden dönmeyin.
En görkemli Efes zamanı: Helenistik ve Roma dönemleri
Ertesi sabah ailemi uğurladıktan sonra bizde Çiğdem ablamızı ve Koray ağabeyimizi kucaklayıp yolumuza koyulduk. Efes… Nice tarih barındırdın yüreğinin derinliklerinde. Nice farklı millete kucak açtın. Bugün de bizi misafir ediyorsun. Efesi gezmek için tam bir güne ihtiyaç var. Bir rehberiniz yoksa girişte size eşlik etmek üzere hazırda bulunan rehberler ile görüşebilirsiniz. Bu güzel ören yeri rehber eşliğinde gezilmeli diye düşünüyorum. Giriş 132 lira Müze Kart sahiplerine ücretsiz. Efes Antik Kenti üç büyük döneme gönül derinliklerinde barındırıyor Neolitik Dönem, Helenistik Dönem ve Roma Dönemi. Helenistik ve Roma dönemlerinde en görkemli en ihtişamlı çağını yaşamış. Roma İmparatoru Augustus zamanında ise Asya Eyaletine başkent olmuş.
Efes aynı zamanda Doğu ve Batının köprüsü ve önemli bir liman kenti imiş. Bu sebeple hem siyaset dünyasının hem de ticaret dünyasının merkezi haline geldi. Kent içinde birbirinden değerli mimari, tarihi ve dini yapılar mevcut. Bunlardan öne çıkanlar; Artemis Tapınağı, Celsus Kütüphanesi, Hadriyan Tapınağı, Meryem Kilisesi, Serapis Tapınağı, Belediye Sarayı, Mermer Cadde, Herakles Kapısı… Uzun süren Efes Antik Kenti gezisi sonrası Denizli’ye doğru yola çıktık. Denizli’de tandır(kuyu) kebabı yemeden, Pamukkale’yi görmeden dönmek olmaz dedik.
Türkiye’nin beyaz örtüsü: Pamukkale
Pamukkale…Dünyada kimlerin kalbini çaldı beyaz örtüsü ile. Çeşitli kimyasal reaksiyonlar sonrasında oluşan büyüleyici travertenler terası. Bölgede toplam 17 adet termal sıcak su kaynağı bulunuyor. Suyun sıcaklık seviyesinin 35 – 100 derece arası olduğu söyleniyor. Pamukkale’nin hemen yukarısında Hierapolis yer alıyor. Biz o sıcakta önce Hierapolis’i gezdik sonra travertenlerde serinledik. UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan Hierapolis’te geç Helenistik – erken Hristiyanlık dönemine ait kalıntılar arasında yürümek bize kendimizi zaman makinesinde seyahat ediyormuş hissi verdi. Çeşitli rahatsızlıklara şifa olduğu söylenen suları ile de ünlü bir antik kenttir. Rivayete göre kent ismini Bergama2nın kurucusu Telephosun eşi Heira dan alıyor ama kent MÖ 2yy da Bergama Kralı II. Eumenes tarafından kuruluyor. Antik kent Bizans döneminde Piskoposluk merkezi haline gelmiş.
Yerin altından gelen lezzet: (Kuyu) Tandır Kebabı
Bu güzel tarihi yere ve Pamukkale manzarasına doyduktan sonra soluğu merkezdeki Kebapçı Bakî de alıyoruz. Denizli’nin meşhur lezzeti tandır kebabı. Ustalar sabah erken saatte önce fırınları hazırlıyor, sonra kuzu etlerini şişlere dizmeye başlıyor. Tandır kebabının en büyük özelliği çatal kaşık kullanmadan, elle yenmesi. Sabah saat 9 sularında etleri fırına atıyorlar. En erken çıkan et saat 13.30da hazır. Öğleden sonra 4 civarı gittiğinizde midenizde çalan zillerle baş başa kalırsınız çünkü kebap bitmiş oluyor. Bir daha yolumuz düşer mi bilmem ama tadını hala damakta.
15 gün süren Akdeniz Ege Bölgesi turumuz Denizli ziyaretimiz ile son buldu. Antalya havalimanına yöneldik, arabamızı teslim ettik. Hayatımıza hoş gelen yeni dostlar, bizi evlerinde misafir eden güzel insanlar, tarihe ettiğimiz tanıklık sayesinde kocaman bir mutluluk ve huzurla uçağımıza bindik. Lakin kalbimizin ağlayan ve için için sızlayan bir köşesi vardı. Yolunuz düşerse bizim gezdiğimiz yerlere, o güzel insanlara, o eşsiz güzellikteki topraklara benden selam söyleyin.