Benden selam söyle: Kaş, Kaputaş, Patara
Son ses açtık “Kalbim Ege’de Kaldı”. Eşlik ede ede Akdeniz’in kollarından Ege’nin kalbine… Sana âşık olmayan var mıdır gerçekten? Maviyi sol yanımıza aldık ve içimize çeke çeke vardık Kaş’a. Her sokağı keşfedilmeyi hak eden, son dönemlerin gözdesi ve kadehi karşı kıyıya kaldırdığında bir nefeste Meis’i yaşatan renkli beldemiz Kaş. 2019 yılının verilerine göre toplam 59.716 nüfusa sahip. Minicik, daracık, cıvıl cıvıl Kaş… Gelip de sevmeyen yoktur sanırım.
Hafif bir yol yorgunluğu ile kendimizi, önceden rezervasyon yapmış olduğumuz Pera Pansiyon’da bulduk. İşletmenin sahibi Gizem Hanım, oda anahtarını verdi ve “Valizleri bırakıp koşun Küçük Çakıl Plajı’na! Gün daha bitmedi.” dedi. Bir bildiği vardır diyerek begonvillerin eşliğinde Küçük Çakıl Plajı’nda soluklandık. Akşam saat 7 civarında kimsecikler yoktu. Denizi, sahili, her şeyi bize bırakmışlardı. Hoş geldin karşılaması olsa gerek. Ege hangi derde deva olmamış ki?
Bizim yorgunluğumuzu alıp enerji verdi en güzelinden. Suya biraz doyduktan sonra midemizden gelen sesleri susturmak için yürüyerek meydana indik. “Polonyalılar şimdi yengen nedir bilmez.” dedim ve tuttum eşimin elinden. Bir kafeye oturduk. Yalnız öyle güzel isimler seçmişler ki tatlarını ayrı, isimlerini ayrı sevdik: “yamyam yengen ve psikopat yengeleri”. Yolunuz düşerse mutlaka deneyin derim. Deniz kokusu eşliğinde kuru ekmek yemek bile başka tatlara değişilmez bence.
Bir günü böyle bitirdik.
Ev yapımı dondurmaları tatmadan dönmeyin
Kaş’taki ikinci günümüzü olmazsa olmaz yat gezisine ayırdık. Gezide müzik olmasındansa denizi dinlemek ve uğradığımız koyların sohbetine kulak vermek istiyorduk. Bu nedenle tercihimiz Bermuda Tur oldu. Sabah 10’da Kaş Limanı’ndan ayrılarak birbirinden güzel koylarda mola verdik. İlk molamız, İnönü Koyu. Yarım saat kadar dinlendik ve bu sırada koyu dinleme fırsatımız da oldu. Ardından öğle yemeği için Akvaryum Koyu’na demir attık. Binbir çeşit yemeği ile herkese ulaşmayı başarmışlar. Vejetaryenleri ve veganları unutmadıkları için kendilerine ayrıca teşekkür ediyorum. Yemeğimizin ardından Tersane Koyu’nu, Batık Şehir’i, Simena Köyü’nü, Üçağız Köyü’nü ve Yağlıca Koyu’nu gezdik. Simena Köyü’ne vardığınızda lütfen ev yapımı dondurmaları tatmadan dönmeyin.
“Bir kafeye oturduk. Yalnız öyle güzel isimler seçmişler ki tatlarını ayrı, isimlerini ayrı sevdik: “yamyam yengen ve psikopat yengeleri”. ”
Son olarak Çamlık’ta çay molası verdik ve Kaş’a doğru yelkenler fora! Her gezimiz bize birbirinden güzel arkadaşlar kattı. Bu gezimizde de hayatımıza sevgili Nagihan ve eşi dahil oldu. İyi ki de olmuş.
İnsan bakmaya doyamaz bu güzelliğe
Tur bitti ama biz devam ettik Kaş’ı yaşamaya. Gündüzünü gördük bari gecesine de misafir olalım, dedik. 80’ler ve 90’lara ait repertuvarı ile bizi kendisine davet eden bir gece kulübünde geçmişe doyduk. Bazen çocuk olduk, bazen de lise yıllarını hatırladık. Kaş’taki son gecemizi böyle sonlandırdık.
Sabahları Kaş’ın günaydın demesi ile uyandığımız, akşamları sokağın söylediği ninni ile gözlerimizi yumduğumuz Pera Pansiyon’da bizi misafir eden Gizem Hanım’ın hazırladığı zengin kahvaltısını yapıp kırk yıl hatırı olan kahvesini içtikten sonra Kaputaş Plajı’na doğru yola çıktık.
Kaş ile Kalkan arasında yer alıp dünyada da oldukça popüler olan, yerli ve yabancı turistlerin akınına uğrayan Kaputaş Plajı’na vardık. Neden bu kadar çok övüldüğünü de anlamış olduk. İnsan bakmaya doyamaz bu güzelliğe. Plaja ulaşmak için biraz sabır… 187 basamaklı merdiven sizi bekliyor efendim. Maviliğine bir süre misafir olduktan sonra Patara’ya doğru kırdık direksiyonu.
Burası Aziz Nikolaos’un yani Noel Baba’nın doğduğu yer.
Güzellikleri kıyaslamak haddime değil ama fikir beyan edecek olursam Patara, hatırımda daha özel bir yere sahip oldu. En az diğer yerler kadar adı duyulmalı diye düşünüyorum ya da bırakalım biraz daha bakir, biraz daha kendine özgü güzelliğiyle kalsın, bilemedim doğrusu.
Patara’da Beyoğlu Pansiyon’da konakladık. Bir aile işletmesi olan Beyoğlu Pansiyon, begonvillerle çevrilmiş bahçesi ve cana yakın aile bireyleriyle hoş geldiniz dedi bize. Yine valizleri bırakıp soluklanmadan Patara Antik Kenti’ni ve doruklara uzanan Patara Plajı’nı ziyarete etmeye gittik. Patara Antik Kenti, Xanthos Vadisi’ndeki Ovagelmiş Köyü’nde, çok geniş bir alanda yer alıyor. Antik kente güneşin batmasına yakın bir zamanda gitmenizi öneririm. Likya’nın en eski ve en gözde şehirlerinden birisi. Xanthos Vadisi’nde denize açılabilecek tek yer olması sebebiyle burası yüzyıllar boyunca önemli bir kent olma özelliğine sahip olmuş. Fakat tek özelliği sadece buradan denize açılabilmesi değil. Aynı zamanda Apollo’nun önemli bir kehanet merkezi olarak da ün yapmış. Bitmedi! Daha önceki yazımda da bahsetmiştim: Burası Aziz Nikolaos’un yani Noel Baba’nın doğduğu yer.
Güzel bir tarihi gezinin ardından yolun sonundaki Patara Plajı’na gidip gün batımında dinlendik. Pansiyonumuza döndüğümüzde İbrahim Bey ve annesinin bizim için hazırladığı yorgunluk çaylarını yudumladık. Sabah kalktığımızda, bahçedeki çardakta bizi harika bir Türk kahvaltısı bekliyordu. Ev yapımı reçeller, sahanda baharatlı yumurta, bahçeden domatesler, salatalıklar, biberler ve kahvaltımıza eşlik eden kedicikler… Yine kırk yıllık kahvemizi içip Fethiye’ye doğru yola koyulduk.
Eğer gezdiğimiz güzergâhlara yolunuz düşerse önce Gizem Hanım’a uğrayıp kahvesini için. Sonra da İbrahim Bey’de yorgunluk çayınızın tadına varırsınız. Benden selam söyleyin iz bıraktığımız yerlere!